Yakub Cemil

İstanbullu Çerkez bir ailede 1883’te doğan ve eğitimini 1903’te Harp Okulunda tamamlayan Yakub Cemil’in, Enver Paşa’nın kararı ile isyankâr tavırlarından ve disiplinsizliğinden dolayı sürgün edilmesine karar verilmiştir.20. yüzyılın başlarında Sinop Cezaevi Osmanlı’nın en zorlu cezaevlerinden birine ev sahipliği yapmıştır. Siyasi muhaliflerin, suçluların, isyancıların sürgün edildiği bu cezaevinde Yakup Cemil geçirdiği süre zarfında diğer mahkûmlar arasından kendini ön plana çıkaran özelliklerinden dolayı çoğu kişinin dikkatini üzerinde toplamıştır. Kuşçubaşı Eşref de bu kişilerden biridir ve Yakub Cemil’i kendi ekibine dahil etmek istemektedir. 1914’te Teşkîlât-ı Mahsûsa, İttihat ve Terakki Cemiyeti bünyesinde kurulan ve Enver Paşa’ya bağlı olan gizli bir teşkilattır. 1913-1918 yılları arasında II. Meşrutiyet dönemi sonrası etkin olarak istihbarat ve propaganda işlerini yürüten topluluk olmuştur.1914’te Teşkîlât-ı Mahsûsa kurulduğunda Yakub Cemil bu ekibe dahil olmayı bir şart ile kabul edeceğini söylemiştir.Şartı ise Sinop Cezaevi’nde kalan mahkûmlar arasından kendi askerlerini seçmek istemesiydi. Bu şartın kabulünün ardından Kuşçubaşı’nın verdiği izin ile birlikte kendine güçlü bir ekip kurmayı hedeflemiştir. Sinop Cezaevi ülkenin dört bir yanından gelen suçluların arasında bulunduğu, cezaevi görevlilerinin bile yanlarına yaklaşmaya çekindiği birçok suçludan oluşuyordu. Herkesin bir o kadar çekindiği ve yaklaşamadığı bu cezaevine Yakub Cemil elinde bir izin belgesi ile dayanmış ve kendisiyle beraber savaşması için 2000 mahkûmun kaldığı kısma doğru ilerlemiştir ve mahkûmlar ile yalnız kalmak istediğini söylemiştir. Cezaevi müdürü’nün söylemlerine kulak asmadan 2000 tehlikeli mahkûmun arasına tek başına girmişti ve 2000 kişi aynı anda avluya tek başına girmiş olan Yakub Cemil’i izliyordu. Avlunun ortasına doğru bir sandalye çekmiş ve sandalyenin üzerine çıkıp “Siz hayatı beş para etmeyen adamlarsınız. Namımı duyanlarınız duymayanlara anlatsın. Sizi almaya geldim. Ya benim emrimde ben isteyince ölür, ben isteyince yaşarsınız ya da bir tekinizi buradan sağ çıkartmam” demiştir. Mahkûmlardan birisi ise öne çıkarak “Adamların dışarıda kaldı Çerkez” diyerek göz korkutmaya çalışmıştı. Bu sözün altında kalmayan Yakub Cemil ise adamın kolunu kırmış ve aralarında berberlik yapanların öne çıkmasını emretmiştir. Öne çıkan berberlere “Kaç kişiyi öldürdünüz?” diye sordu ve berberlerden cevaplarını istedi. İçlerinden birisi 14 dedi. Ona 14 kişiyi ne ile öldürdüğünü sordu. Berber “ustura ile boğazlarını kestim” dedi. Cebinden usturasını çıkaran Yakub Cemil, usturayı berbere uzattı ve usturayla onu tıraş etmesini istediğini söyledi. Sandalyeyi çekip oturdu.14 kişiyi usturayla öldüren berber, elleri titreye titreye Yakub Cemil’i tıraş ederken 2000 çift göz Yakub Cemil’i şaşkınlıkla eyretmekteydi. Yakub Cemil kendini mahkûmlara istediği şekilde ifade etmiş ve mahkûmlardan korkmadığını onlara kanıtlamıştı. Mahkûmların ona güvenmesini sağlamış ve onlara cesur olduğunu göstermiştir. Mahkûmlara bir şans vereceğini ve savaşı kazanırlarsa savaş sonrasında sağ olan mahkûmların kaçmasına izin vereceğini ve kimsenin onları aramayacağının sözünü vermiştir.1914’te Teşkilat-ı Mahsusa’nın resmen kurulmasıyla Yakup Cemil bu kuruma alındı ve ilk görev yeri Doğu Anadolu Bölgesi olarak belirlendi.2000 kişilik mahkûm ordusuyla yola çıktı.2000 mahkûm Yakub Cemil’in emrinde doğuda ölene kadar savaşmış ve her biri ölene kadar Yakub Cemil’e sadık kalmıştır. Bir rivayete göre çoğu mahkûm savaş sonrasında kurtulmuştur ve Yakub Cemil de mahkûmlara verdiği sözü tutmuştur. Kurtulduğu iddia edilen mahkûmlardan bir daha haber alınamamıştır.


Hazırlayan: Tuğba Dilara Doğruyol